Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaPortalAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 İSTANBUL'DA POLİS, YAKALANAN PKK'LILARA

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
VurGUn
Admin
VurGUn


Mesaj Sayısı : 315
Kayıt tarihi : 21/01/08

İSTANBUL'DA POLİS, YAKALANAN PKK'LILARA Empty
MesajKonu: İSTANBUL'DA POLİS, YAKALANAN PKK'LILARA   İSTANBUL'DA POLİS, YAKALANAN PKK'LILARA Icon_minitimeÇarş. Şub. 20, 2008 12:16 am

İSTANBUL'DA POLİS, YAKALANAN PKK'LILARA
ÇANAKKALE ZAFERİNİ ANLATIYOR

Terör örgütü PKK ile mücadele eden İstanbul Emniyet'i polisiye tedbirlerin dışında farklı bir yöntem uygulamaya başladı.




Yakalanan militanlara Çanakkale Zaferi'ni ve şehitleri anlatan polis, olumlu sonuçlar alınca uygulamayı genişletme kararı aldı. Emniyet, önce Çanakkale'de yatan Kürt kökenli şehitlerin kabirlerini gösteren özel bir fotoğraf albümü hazırlattı. Bu fikir, Emniyet'e gönderilen ilginç bir mektubun sonrasında ortaya çıkmış. Cezaevinde bulunan bir militana ait mektuptaki "Babamın tavsiyesi üzerine gittiğim Çanakkale'de, şehitlerimizi gördükten sonra terör eylemi yapamadım ve polise teslim oldum." ifadeleri polisi harekete geçirdi. Emniyet, terörle mücadelede Çanakkale Zaferi'nin hatırlatılması yöntemini 81 ilin emniyet müdürlüğüne yazı ile tavsiye etti.

İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü "Bölücü Terörle Mücadele Büro Amirliği" birkaç senedir eğitim amaçlı yöntemlere ağırlık veriyor. Görevli polisler Çanakkale'ye giderek Doğu ve Güneydoğulu şehitlere ait mezar taşlarının tek tek fotoğraflarını çekerek özel bir albüm hazırladı. Albüm, TEM Büro'ya sorgulanmak üzere getirilen terör örgütü mensuplarına ve onların ailelerine gösteriliyor. Bir emniyet mensubu, çalışmanın amacını şöyle anlatıyor: "Osmanlı İmparatorluğu'nda Türkler, Ermeniler, Araplar, Rumlar ve Kürtler olmak üzere beş asli unsur vardı. Ne yazık ki beşinci unsur Kürtler üzerinde bugün ciddi oyunlar oynanıyor. Bu oyunun dış kaynaklı olduğu unutulmamalı. TEM Şube'de sözün bittiği zaman dilimleri oluyor. O zaman şubeye getirilen terör örgütü mensuplarına yönelik davranışlarımız, göz göze gelmelerimiz önemli oluyor. Bu fotoğraflarla onlara güzellikle şunu anlatmaya çalışıyoruz. Çanakkale'de o gün bizleri bir araya getiren o his ne ise bugün de bu ülkede bizleri bir arada tutan his aynı." Söz konusu mücadele yönteminde terör örgütü mensubundan gelen bir mektubun da etkisi olmuş. Vanlı bir terör örgütü mensubu İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'ne cezaevinden yazdığı mektubunda, Çanakkale'nin kendisi üzerindeki etkisini anlatmış. Terör örgütü PKK üyesi, mektubunda örgüte katılacağını hisseden babasının sözlerinden hareketle hislerini ifade etmiş.

Daha sonra polise teslim olan Vanlı gencin mektubu hâlâ İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'nde saklanıyor. Vanlı genç, polise teslim olduktan sonra örgüt üyesi olarak geçirdiği yedi yılı, yaptığı eylemleri de bir bir polise anlatmış. Genç bununla da kalmayıp 250'ye yakın terör örgütü mensubunun fotoğrafını tek tek teşhis etmiş. Söz konusu bu olay ilerleyen günlerde TEM Şube'de görev yapan bir başkomiser tarafından kaleme alınan kitapta da yer alacak.

Çanakkale'ye giden İstanbul TEM Şube personelinin çektiği bir fotoğrafta yan yana yatmakta olan Doğu ve Güneydoğulu dört şehit mezarı dikkat çekiyor. Söz konusu dört mezar Diyarbakır doğumlu Mehmet oğlu Selahattin'e, Kars doğumlu Mahmut oğlu Ahmet'e, Mardin doğumlu Askeri oğlu Ahmet'e ve Van doğumlu Mustafa oğlu Ahmet'e ait.

BİR PKK'LININ İBRETLİK MEKTUBU

"Babam bana 'Oğul bir gün bu ülkeye ihanet etmek istersen şehit düşmüş olan Çanakkale'deki dedenin mezarını ziyaret etmeden karar verme. Oraya git orada bulun ondan sonra ne yaparsan yap.' dedi. Ben buna rağmen örgütün dağ kadrosuna katılmak üzere Kandil Dağı'na gittim. Yedi yıla yakın orada eğitim gördüm. Bomba konusunda profesyonel bir eylemci olarak ortaya çıktım. Oradaki eğitimden sonra beni İstanbul'a çeşitli eylemler düzenlemek üzere gönderdiler. Eylem saatini ve bana gelecek olan malzemeleri beklemeye başladım. İlk eylem talimatımı almıştım. Verilen eylem insanın kanını donduracak nitelikte bir eylemdi. Eylemi hemen gerçekleştirme konusunda tereddüt ettim. İçimde yaşadığım çelişki beni Çanakkale'ye gitmeye mecbur etti. Oraya gidip dedemin mezarını bulduğumda ise hüngür hüngür ağladım."


--------------------------------------------------------------------------------

CANLI TARİH FATMA NİNE...
Çanakkale'nin Eceabat İlçesi'ne bağlı büyük Anafarta Köyü'nde yaşamını sürdüren 97 yaşındaki canlı tarih Fatma Hızal, savaş sırasında ve sonrasında yaşadığı olayları anlatırken gözyaşlarına engel olamadı.

Çanakkale'nin Eceabat İlçesi'ne bağlı Büyük Anafarta Köyü'nde doğan 97 yaşındaki Fatma Hızal, savaş sırasında köylerinin de bölgeye yakın olması sebebiyle büyük sıkıntılar çektiklerini ifade ederek, "Savaşın sonlarına doğru olan bölümü hatırlayabiliyorum. Bir gün 'Atatürk köyünüze gelecek' dediler. Bütün köylüler onu karşılamak için hazırlıklara başladı. Ben de o sıralarda ilkokula gidiyordum. Öğretmenimiz de şiir okumak için beni görevlendirmişti. Birden karşıdan atıyla birlikte köyümüze giriş yaptı. Başında kalpak vardı. Bütün köylüler onu alkışlarla karşıladı. Ben de o sırada öğretmenimizin bana verdiği şiir ezbere Atatürk'e okudum. Şiiri büyük bir dikkatle dinleyen Atatürk daha sonra muhtarlarla birlikte köy muhtarlığına gitti. Kendisine köyde birkaç hayvan kesilerek ikram verildi. Atatürk karşısında şiir okurken çok heyecanlanmıştım" dedi.

7 yaşındayken 90 yıl önce Atatürk'e okuduğu şiiri aynı heyecanla bir kez daha okuyan Fatma Hızal, zaman zaman heyecanlı anlar da yaşadı. Şiirini okuduktan sonra memlekete gençlerin sahip çıkmasını da isteyen Fatma Hızal, vatanın bölünmez bütünlüğü için herkesin elinden geleni yapmasını istedi.

Savaşın gerçek yüzünü çok iyi bildiğini Hızal, "Savaş sırasında bizlerden köyümüzü terk etmemiz istendi. Biz de fakir halimizle evlerimizi bırakıp üzerlerimize birkaç eşya aldıktan sonra burada bulunan bazı araçların arkasına binip Gelibolu İlçesi'ne ait köylere gittik. Orada bir süre yaşadık. Fakir olmamız nedeniyle ekmek alacak paramız yoktu. Mahallede bulunanlar ise bana 'Sen burada bulunan mahalleliyi davul çalarak sahura kaldır. Bizler de sana biraz harçlık veririz' dedi. Ben de bu şekilde davul çaldım. O paralarla ekmek alıp karnımızı doyurduk" dedi. Bu sözleri anlatırken gözyaşlarına engel olamayan Fatma Hızal, "Savaşın ne demek olduğunu burada çok iyi anlayabilirsiniz" dedi.

"BİRLİKTE OYNADIĞIMIZ RUM KIZLARI BİZLERİ KESECEKLERİNİ SÖYLÜYORLARDI"

Aynı köyde oyun oynadıkları Rum kızlarının savaş sırasında "Siz Türkler'i kıtır kıtır keseceğiz" dediklerini de belirten Fatma Hızal, "Rum kızlarıyla çok iyi arkadaştık. Savaşla birlikte onların bize karşı davranışları da değişti. Bir gün yakın arkadaşım olan bir Rum çocuk 'Sizi kıtır kıtır keseceğiz' dedi. Ben de ona 'Biz sizi keseceğiz' dedim. Sabah bir kalktık. Köyde bir tek Rum kalmamış. Herkes köyü terk etmiş. Hepsi kaçmışlar. O günden sonra da Rumlar'dan kimse burada kalmadı. Savaş çok kütü bir şey" dedi.

Büyük Anafarta Köyü'nde tek göz odalı evinde yaşamını sürdüren 97 yaşındaki Fatma Hızal, dinç dimağı ile zaman zaman kendisini ziyaret edenlere savaş sırasında yaşadıklarını anlatmaya devam ediyor.


--------------------------------------------------------------------------------

KESKİN NİŞANCI KADINLAR MÜCADELE VERDİ

Kahramanlık destanının yazıldığı Çanakkale Savaşları'nda Türk kadın savaşçılar Gelibolu Yarımadası'nın her karış toprağında yatan Mehmetçiklerin yanında göğüs göğüse çarpıştı.

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Öğretim Üyesi Prof.Dr. A. Mete Tunçoku, daha önce inceleme fırsatı bulduğu Avustralya ve Yeni Zelanda arşivlerinde bu konuyla ilgili pek çok belgeyle karşılaştığını söyledi.

Özellikle o dönemde askerlerin "Keskin nişancı Türk kadınları", "Türk kadın savaşçıları" konularını anlatan mektup ve günlükleriyle karşılaştığını anlatan Tunçoku, Avustralya Piyade Er J.C. Davies'in annesine yazdığı şu mektupta kahraman Türk kadın savaşçılarından bahsedildiğini anlattı:

"Benim de vurulduğum 18 Mayıs 1915 günü keskin nişancı bir Türk kızı, pusuda çarpışıyordu. Gizlendiği yerden gün boyunca ateş etti ve çok sayıda adamımızı vurdu. Ancak gün batmadan bir Avustralyalı tarafından vurulmasına gene de üzüldüm"

Prof. Dr. Tunçoku, Mısır'da yayınlanan "The Egyptian Gazette" adlı gazetede yer alan ve bir askerin İskenderiye'den ailesine yazdığı mektubunda, Türk kadın savaşçılardan şöyle bahsedildiğini söyledi:

"15 Ağustos 1915 pazar günü savaşa katıldık ve büyük bir tepeyi ele geçirme görevi aldık. Bu arada çok can kaybı verdik. Şarapnel parçaları, makineli tüfek mermileri yanı sıra, pusuda ateş eden keskin nişancı Türk kadın savaşçıların ateşi altında adeta cehennemde ilerlemek gibi bir şeydi bizimkisi. Burada çarpışanların çoğu kadın ve kız. Kendilerini yeşile boyayıp, ağaç ve bodur bitkilerle uyum sağlamış."

Prof. Tunçoku, Yeni Zelanda'dan savaşmak için gelen Otago Birliği'ne mensup bir askerin de savaştan sonra ülkesine döndüğünde, kendisiyle yapılan ses kayıtlı görüşme sırasında, "Bir keskin nişancı Türk savaşçısını yakalamak için operasyon düzenlediklerini, bu nişancıyı ele geçirdiklerinde şaşırıp, kadın olduğunu gördüğünü" söylediğini ifade etti.


--------------------------------------------------------------------------------

BOMBARDIMAN ALTINDA TEK KADIN GAZETECİ

ÇANAKKALE Savaşları'nı izleyen Bulgar gazeteci Wanda Zembrzuska'nın, Çanakkale cephesinde görev yapan tek kadın muhabir olduğu belirtildi.

Yıllardır Osmanlı arşivlerinde Çanakkale Savaşları'nı araştıran Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ahmet Esenkaya, kayıtlarda Bulgar gazeteci Wanda Zembrzuska'nın Çanakkale cephesinde görev yapan tek kadın gazeteci olarak göründüğünü söyledi. Cepheye Batılı ülkelerden 50'den fazla gazetecinin gelip haber yaptığını belirten Yrd. Doç. Dr. Esenkaya şunları söylerdi:

''Çanakkale cephesi açıldıktan sonra, birinci Cihan Harbi'nin diğer cephelerinde oldukça bir yavaşlama, hatta bekleme süreci başlıyor. Çünkü Çanakkale'de İngilizler kazanırsa, ki ümitleri tamamen o. Hemen İstanbul'u elde edip Mayıs ayında Almanlar'a karşı güçlü bir taarruzla Almanlar'ın işini bitirip, harbi en geç Haziran 1915'de tamamlamayı planlıyorlardı. Fakat Türkler'in hem 18 Mart, hem de sonrasında kara muhaberelerinde kahramanca mücadelesi sonucunda bütün devletler Gelibolu'da ne oluyor diye hiç umulmadık derecede sayısı 50'yi aşkın muhabirler grubunu bölgeye gönderiyordu. Wanda hanım da bunlardan biri. Bulgaristan'ın Otro Gazetesi'nin muhabiri Wanda Zembrzuska, 19 Ağustos 1915'te savaşları takip etmek için Osmanlı Genel Karargahı'ndan izin talep etmiş. O zaman henüz 24 yaşında olan Bulgar gazeteci, Romence, Fransızca, Bulgarca ve Almanca biliyor. Cephedeki ilk haberini ise Otro gazetesine 2 Eylül 1915'te ulaştırmış.''

YERALTINDAKİ ORDU KARARGAHI

Osmanlı arşivlerinden Bulgar gazetecinin 13 günlük serüvenini incelediğini ve 5 haberini bulduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Esenkaya şöyle devam etti:

''Bunların ilkinde, İstanbul'dan çıkıp Tekirdağ'a kadar olan yolculuğundan bahsediyor. Bir torpido botuna bindiklerini belirtiyor ve İstanbul'daki Çanakkale harbinin izlerini çok net biçimde aktarıyor. Tekirdağ'da mola verdiklerinde, cepheye yiyecek götüren deniz araçlarının tamamen bakliyat, kavun ve karpuz yüklü olduğunu gördüğü bilgilerine yer vermiş. Bu bilgiler ise bugün bize her yerden Çanakkale'ye büyük bir destek sağlandığını gösteriyor. Karargah izlenimlerini anlatan bir diğer haberinde ise, karargaha yaklaşırken bir uçak bombardımanı ile karşılaştıklarını, ancak ciddi anlamda bir panik yaşamadıklarından bahsediyor. Bir başka haberinde bir yüzbaşı tarafından götürüldükleri Liman Von Sanders ile karşılaşmasında, 64 yaşındaki komutandan 'ne kadar diri duruyor' diye bahsediyor. Ayrıca 5'inci Ordu karargahının toprak üstünde olmadığını, tamamen zeminde olduğu bilgisini veriyor. Mesela bizde böyle bir bilgi yoktu. Onun anısından öğrendik. Alman Paşa Liman Von Sanders ile yaptığı konuşmaya ilişkin notlarında ise Sanders'in kendisine, 'Cephede tek kadın muhabir olarak görev yapmaktan korkmuyor musunuz' diye sorduğundan bahsediyor. Ayrıca etraftaki iki farklı karargahtan bahsediyor. Birisi Alman, diğerinin ise Türk geleneklerine uygun karargahlar olduğunu söylüyor.''


--------------------------------------------------------------------------------

AMİRAL BATIRAN MUHRİP!

NATO tatbikatı sırasında ABD uçak gemisinden atılan füzelerle yanlışlıkla vurulan TCG Muavenet Muhribi ile Çanakkale kahramanı Muavenet-i Milliye'nin hikâyesi 'belgesel' oldu. Belgesel yapımcısı Savaş Karakaş, yeni çalışmasında aynı ismi taşıyan iki Türk muhribini; "Muavenet"leri anlattı.
Ahmet Saffet idaresindeki Muavenet-Milliye, 12 Mayıs 1915 gecesi Çanakkale Boğazı'nda İngiliz Savaş gemisi H.M.S Goliath'ı 570 askeriyle batırarak destan yazmıştı.
Olayın ardından İngiliz Bahriye Nezareti Birinci Lordu W. Churchill ve Kurmay Başkanı Amiral Lord Fisher, istifa etmişti. İkinci muhrip TCG Muavenet ise, 1 Ekim 1992'deki NATO tatbikatı sırasında ABD'nin "Saratoga"dan atılan füzeyle vurulmuş ve 5 Türk denizcisi ölmüştü.


--------------------------------------------------------------------------------

ZAFER'İN CANLI ŞAHİDİ

7 çocuk 21 torun 3 tane torunun torunu bulunan Tayiş Ediz, 1. Dünya Savaşı'nı gördüğünü ve o yılları yaşadığını belirterek, Kırıkkale Yahşihan mühimmat depolarından mermi ve silahları cepheye taşıdığını, o günlerde çılgın Tayiş lakabını aldığını anlattı.

Savaş döneminde Türk milletinin çok sıkıntı çektiğini anlatan Tayiş Nine, "Bu millet kazandıkları zaferleri kolay kazanmadı. Atatürk bu millete inandı ve Türk milleti dünyaya birlik ve beraberliğin ne olduğunu öğretti" diye konuştu.

Mustafa Kemal Atatürk'ün çektiği sıkıntıyı kimsenin çekmediğini belirten Tayiş Ediz, "Şimdi sıkıntı çektiklerini söyleyenlere ben gülüyorum çünkü Türk milleti sıkıntının ne olduğunu 1. Dünya Savaşı'nda gördü ancak buna rağmen hiç kimseye boyun eğmedi, dilenmedi, imanına ve Türklüğüne güvenerek bu ülkeyi düşmana karşı amansızca savundu" dedi.

Tayiş Nine, "7 sene kıtlık gördük. Şimdiki gençlik ne gördü ki bizler ne sıkıntılar çektik. Atatürk bu vatanı bizlere kazandırmak için elinden geleni yaptı. Atatürk altında bir at ile köy köy gezerek savaşları kazandı. Yeni nesil, topraklarımıza Atatürk gibi sahip çıkmalı. Benim yaşadıklarım ve gördüklerim anlatmakla bitmez" şeklinde konuştu.

Tarihi ulu çınar olan Tayiş nine eşini otuz yıl önce kaybetmiş. Kızı Gülsüm (65) ve damadı Mehmet ile müstakil bir evde beraber yaşayan Tayiş Nine, hayatı boyunca hiç doktora gitmediğini, yemek ayrımı yapmamakla birlikte yoğurt, pekmez, turşu ve sebze yemeklerini tercih ettiğini anlattı.

Hayatı ve yaşamayı çok sevdiğini belirten Tayiş Nine hiç sinirlenmediğini, kendisini ziyarete gelenlerden çok memnun olduğunu ifade etti.


--------------------------------------------------------------------------------
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://bizimsite.catsboard.com
 
İSTANBUL'DA POLİS, YAKALANAN PKK'LILARA
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Faydalı Bilgiler :: TARİHİMİZ-
Buraya geçin: